top of page

Bilinçli Tüketim Anlayışında Merak ve Değerler

Topluluk üyemiz Merve Sarıkaya kaleminden bilinçli tüketim anlayışında merak ve değer yargıları üzerine bir değerlendirme. Keyifli okumalar.

Doğadaki mevcut kaynakları gelişigüzel bir şekilde kullanmaya devam etmek, bugün hayat rutinlerimizden biri haline gelmiş durumda. İhtiyaçlarımızın tamamını mağazalardan veya çevrimiçi platformlar üzerinden sağlayabilme imkanı, erişilebilirliğin uçsuz bucaksız sınırlarıyla bizleri baş başa bırakıyor. Bu durum aynı zamanda tüketim talebinin de hızlı bir şekilde artmasına neden oluyor. Yaşamsal pratiklerimizden biri olan tüketim olgusunu, bazen ihtiyaçlarımızı karşılamak için gerçekleşen bir eylem bazen bir etkinlik bazen de topluma ifade edilmek istenen bir mesaj olarak algılamak mümkün. Ancak şöyle bir gerçek var ki tüketim olgusu artık ihtiyaçların karşılanmasının ötesinde bir boyuta ulaştı. Yani bireyler tüketirken ihtiyaçlarını karşılamaktan çok bu ürünler aracılığıyla bir imaj yaratma ve bunu diğerlerine aktarma arzusu içerisindeler.


Bu nedenle aslında elde ettiklerinin arka planı onlar için çok fazla merak uyandırmıyor. Mesela bir kutu peynir alırken kriterler, belirli markalar etrafında şekilleniyor. Çünkü bugün tüketim eğilimlerinin belirlenmesinde markalar, oldukça büyük bir role sahip. Açık konuşalım satın aldığımız ürünlerin hangi üreticinin elinden çıktığı, ne şekilde üretildiği ve bu raflara gelene kadar hangi işlemlerden geçtiğini çok azımız merak ediyordur. Bu “bilindik marka iyidir”, en büyük kabullerimizden biri. Aynı şekilde tükettikten sonraki aşamada da elimizde kalan ürünlere ne olacağı ya da ortaya çıkan atıkların akıbeti konusunda meraklarımız sınırlı kalıyor.

Aslında tüketim, birden fazla boyutuyla ele alınması gereken oldukça kapsamlı bir konu. Ancak temele bireyi ve davranışlarını aldığımızda, bu eylemi gerçekleştirirken bireylerin merak etmekten neden kaçındıkları ve akabinde bilinçli tüketim anlayışında ne gibi değer yargılarının oluşabileceği konusuna dair birkaç değerlendirmede bulunabiliriz.



Bireyleri tüketirken merak etmekten alıkoyan nedir?

Merak etmek fikir sahibi olmayı ardından sorumluluk üstlenmeyi gerektirir. Sorumluklarımızı yerine getiremeyeceğimizi düşünmek ise bizi merak etmekten alıkoyan başlıca sebeplerden biridir. Erişilebilirlik konusunda geniş imkan ve olanaklara sahip olduğumuzdan, elde ettiklerimizin arka planını araştırmak, sonrasını merak etmek ve bu serüvenin peşinden giderek belirli sorumlulukları üstlenmek çoğumuz için meşakkatli geliyor. Hayatın hızına yetişmeye çalışırken bu konulara kafa yormanın zaman kaybı olduğunu bile düşünüyor olabiliriz.

Toplum tarafından kabul görmüş olanları elde ettikten, onlara sahip olduktan sonrasının çok da bir önemi yok. Bu marka iyidir alıyım düşüncesiyle ürünleri talep edip bununla işim bitti artık çöpe atayım diyerek onlardan kurtuluyoruz. Oysa ki işimize yaramayacağını düşündüğümüz ürünler başkalarına fayda sağlayabilir. Üstelik bu sanıldığı kadar da meşakkatli bir süreç değildir. Aslında tüm bunlar tüketim davranışlarımızın büyük oranda bize göre değil diğerlerinin kabulüne göre şekillendiğini gösteriyor.

Kalabalıklar bizi yanıltmasın. Değerlerimizin oluşumunu en iyi kitleler değil biz belirleriz. Tüketirken sadece kendimizi değil içerisinde yaşadığımız doğayı ve diğer canlıları da önemseyelim, onlara değer verelim. Ancak bu şekilde bilinçli bir tüketim anlayışına sahip olabiliriz.


Peki nasıl bilinçli bir şekilde tüketeceğiz?

Tüketim davranışlarımızı doğayı bizden sonraki nesilleri ve çevreyi düşünerek şekillendirmemiz elzem bir konu. Çünkü mevcut tüketim alışkanlarımızla yola devam etmek demek kaynakların yok oluşuna birer birer tanıklık edeceğiz demektir. Ne yazık ki bugün dünyanın bireylerin tüketim hızına yetişemediği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Sahip olduğumuz erişim imkanlarındaki çeşitliliği fırsat bilmek ve tüketim sınırlılıklarımızı doğru bir şekilde belirlemek, çevreye, doğaya ve üreticiye yapacağımız en büyük iyiliklerden biri olacaktır.


Bilinçli bir tüketim anlayışının belirli değer yargıları çevresinde oluştuğunu düşünüyorum. Tüketim davranışlarımızı doğayı, içerisindeki canlıları önemseyerek, üreticiye ve emeğe değer vererek belirlemek ise söz konusu bilincin gelişiminde oldukça önemli bir yere sahip. Bir ürünü talep ederken önceliklerin hangi üreticinin ne şekilde ve hangi şartlarda, ne tür prensipler benimseyerek bunu ortaya çıkardığı olması, hem o üreticiyi hem de söz konusu emeği önemsemek demektir. Bu ürünü talep ettiğinizde ise sadece o üreticiyi değil aynı zamanda onun üretim prensiplerini yani değer yargılarını da desteklemiş olursunuz.


Bir diğer konuyu tüketim fazlalıklarının azaltılması meselesi oluşturuyor. Özellikle salgın sürecinde tüm bireylerin deneyimlemiş olduğu stokçuluk, son zamanların en dikkat çeken konulardan biri. Psikolojik faktörlerin tüketim davranışlarını ne derece etkilediği ve devamında ne tür manzaralar ortaya çıktığına şahit olduk hepimiz. Burada davranışlarımızın ani reaksiyonlarla farklı boyutlara ulaşabildiğini, önceliklerimizin ise tedarik odağında toplandığını gördük.

Dolayısıyla gerek gündelik hayat rutinlerimizde gerekse kriz dönemlerinde ihtiyacı kadar olanı alabilmek gerçekten mühim bir mesele; kazanılması gereken önemli bir alışkanlık. Dünyada gıda israfının ulaştığı boyutlar göz önünde bulundurulduğunda fazlalıkları azaltmanın önemi de bir kez daha ortaya çıkıyor. Bu kapsamda ihtiyacımız kadar olanı almanın ve bunların kullanım sürelerini gözetmenin, gıda israfı ve kaynakların bilinçli kullanımı konusunda atılacak önemli bir adım olduğunu belirtmek gerekiyor.


Gelelim son olarak atık meselesine ya da atıksız yaşam prensiplerimize. Tüketim sonrası ortaya çıkan atıkların yönetimi konusu, bilinçli tüketim anlayışının yapı taşları arasında yer alıyor. Bir yandan ortaya çıkan atıkların doğaya verdiği zararın boyutlarını düşünürken diğer yandan bu atıkları dönüştürmenin çevreye sağlayacağı faydaları önemsemek, sürdürülebilir yaşam dinamiklerinin olmazsa olmazlarından. Bu kapsamda bir taraftan daha az atık üretmenin planlamasını yaparken diğer taraftan da çöplerimizi geri dönüşüm için ayırmayı tercih edebiliriz. Daha az atık oluşturmayı ilke edinip geri dönüşüm fırsatlarını değerlendirerek ve yenebilir atıkları doğaya yeniden kazandırarak atıksız yaşam prensiplerini hayatlarımıza entegre edebiliriz.

Nitekim alışveriş sınırlılıklarımızı israfı önleyecek şekilde belirlemenin, gıda tedarikini adil üretim yapan, çevreye dost üreticilerden sağlamanın, atıksız yaşamı ve geri dönüşümü hayatlarımızın birer parçası haline getirmenin, sürdürülebilir bir doğa için önemi oldukça büyük. Bu kapsamda doğanın bizden beklentilerini karşılayarak belirli sorumlulukları üstlenmek son derece mühim bir konu.

Unutmayalım ki doğadaki arz ve talep dengesini değer halkasıyla güçlendirmek ve yaşatmak bizlerin elinde.

Kaynaklar https://www.ruhundoysun.com/yazilar/atiksiz-mutfak/ https://www.ruhundoysun.com/yazilar/kompost-yapmak/ https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/230727





14 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page